Noroloji Testi | Deprasyondamısınız ? Testler | Renk Körlülüğü Testi | Göz Testi |
Günümüzde ölümcül hastalıkların tedavisi bile mümkün. Ancak bunun için erken tanı şart. Erken tanıya giden yol ise, yaşamsal önem taşıyan testler. Tonometre ile körlük engelleniyor Glokom, halk arasındaki adıyla ‘göz tansiyonu’, yaptığı sinir hasarı ile körlüğe neden olabilen bir göz hastalığı. İlaç tedavisi ve lazer ile körlüğün önüne geçiliyor ancak bu da erken teşhis ile mümkün. Körlük riskine karşı glokomun rutin muayenelerine en geç 40 yaşında başlanmalı. Ancak ailede glokom hastası varsa bu testler daha erken yaşlara alınmalı, da başlanmalı. Göz içi basıncında genel adı tonometre olan cihazlara başvuruluyor. Retina kontrolünde, gözün arka bölümünü görebilmek için gözbebeği damla formundaki ilaçlarla genişletiliyor. Göz içi basıncı, tonometre cihazından kontrollü bir şekilde hava püskürtülmesiyle ölçülüyor. Eforla kalp sorunları belirleniyor | |||
MİGREN
New York'taki Albert Einstein Tıp Fakültesi'nden Dr.Richard Lipton hastalarının
yüzde 20'sinin ilaçla migrenin üstesinden gelebileceğini, ancak uzmanların
tedaviyi bilmediklerini, sınırlı sayıda hastanın en güçlü ilacı aldığına dikkat
çekti. Araştırmacılar, fiziksel aktivitelerini artıran kadınların, beyin kanaması ve inme riskini azalttıklarını açıkladılar. Amerikan Tıp Birliği yayın organı JAMA'da yer alan araştırma raporunda, günde 30 dakika yürüyüş yapan kadınlarda inme riskinin azaldığı, yürüyüşün uzun adımlar ve enerjik uygulanmasıyla bu faydanın daha da arttığı bildirildi. Harvard Tıp Okulu Halk Sağlığı doktorlarından Frank B. Hu ve arkadaşları, 8 yıl süreyle 40-65 yaş arasında 72 bin 488 kadın hemşire üzerinde araştırmalar yaptı. 1986-1994 yıllarında araştırmaya katılan kadınlar arasında 407 kişide inme ve beyin kanaması saptandı. Araştırmacılar, inme riskinin fiziksel aktivite içinde olan kadınlarda daha az olduğunu ve her gün 30 dakikalık yürüyüş ve egzersiz ile tüm inme risklerinin azaltılarak, ortadan kaldırılabileceğini belirlediler. |
Unutmayın! Şişmanlık öldürür Günümüz insanının sağlık sorunları
arasında başı çeken hastalıklardan biri ve en 'göze batanı' şüphesiz
ki tıbbi adı obezite olan şişmanlık. Şişmanlık üzerine yapılan araştırmalar
gösteriyor ki; Türkiye'de kadın nüfusunun üçte biri, erkek nüfusunun da
yaklaşık beşte biri şişmanlardan oluşuyor.Uzmanlar, şişmanlığın ciddi ve kronik bir
hastalık olduğunu, mutlaka tedavi edilmesi gerektiğini belirtirken, ömrü
kısaltan şişmanlığın yol açtığı sağlık sorunları şöyle sıralanıyor: *Diyet yapmaktansa düzenli ve
sağlıklı yemek yeme alışkanlığı edinin. *Sos veya krema
yerine patates püresi kullanın. |
MUTLAKA DİKKAT EDİN Sağlıklı beslenmek için; *Sebzeleri bıçak kullanmadan elle, büyük yapraklar halinde kullanmayı deneyin. *Meyve suyunu anında bekletmeden için. *Süt içmeyi alışkanlık haline getirin. Çünkü mineral ve vitaminlerin yanı sıra, fosfor ve kalsiyum yönünden zengindir. Buda bağışıklık sistemini dengeler. *Günde 5 yada daha fazla meyve ve sebze yenmesi kadınlarda göğüs kanseri riskini azaltıyor. *Az et tüketimi içeren, meyve ve sebze ağırlıklı beslenme alışkanlığı , özellikle göğüs prostat, kalın bağırsak ve diğer bazı kanser türlerine karşı koruyucu etki sağlıyor. *Domates ve domates kaynaklı yiyecekleri sıkça tüketenlerde bazı kanser riskleri daha az görülüyor. *Sigara tüketiminin akciğer, yemek borusu, mesane, pankreas, böbrek, mide ve serviks kanseri ile ilişkisi var. *Alkol tüketimi yemek borusu, pankreas, meme, ağız boşluğu, serviks ve kalın bağırsak kanserleri için risk faktörü. *Sebze ve meyve tüketimi birçok kanser türüne karşı koruyucu etkisi görülüyor. Özellikle ağız boşluğu, yemek borusu, akciğer, mesane kanserleri. Kalınbağırsak kanserinden korunmada özellikle tahılların ilişkisi var. *Hayvansal yağ ve kırmızı eti kalınbağırsak ve prostat kanseri için birer risk faktörü özelliği taşıyor. Aşırı kilo rahim ve böbrek kanseri için, fiziksel aktivitenin azlığı kalın bağırsak kanserleri için risk taşıyor. |
Hoşgörü depresyonu önler !Ayakta kalabilmek ve kötü olaylardan daha az etkilenmek için hayattaki iyi, yolunda giden olaylara konsantre olmak gerekiyor. Pozitif psikoloji savunuşlarına göre, daha çok kişilerin hastalıklarıyla uğraşan ve nedenlerini araştırmayan doktorların zamanı da çoktan geçmiş... Onlara göre psikolojinin asıl amacı hastalık tedavi etmek değil, sağlık ve dayanıklılık inşa etmek. Mutluluğu ve eğlenmeyi öğrenen bir kişinin olumsuz duygulara kapılıp depresyona yakalanma riskide çok az. Kötü düşünme ve kötümserlik ise başlı başına bir hastalıktır... Hatta depresyon kadar da ciddi... |
GERÇEK YAŞINIZ KAÇ ? Yetmişli yıllarda, İstanbul Tıp Fakültesi fizyoloji dersi hocası, derse başlamadan şunu hatırlatırdı: "İnsan damarlarının yaşındadır." Hocamız haklıymış. Bu gerçek hâlâ devam ediyor. Aslında damarlarımız hangi seneyi yaşıyorsa biz de onu yaşıyoruz. Ülkemizde insanlarımızın çoğu, bir ölüm hadisesini haber aldığında karşısındakine gecikmeden şunu soruyor: "Kalpten mi ölmüş?" Çok ilginçtir, ama gerçekten de günümüzde ölüm vak'alarının büyük çoğunluğu trafik kazasından meydana gelmiyor. Kanserden, AIDS'ten, hattâ enfeksiyon hastalıklarından da meydana gelmiyor. Ölümler en fazla koroner damar hastalıklarından meydana geliyor. Gençlerde dahi yüksek tansiyon, koroner damar tıkanmaları ve miyokard enfarktüsü gibi hastalıklara sık sık rastlıyoruz. Bunun en önemli sebebi kalp ve damar sağlığımız ile yaşayışımız arasında büyük bir orantı olduğunu unutuvermemiz. Bu orantıyı kurmak için ne yapacağız? Tedbirler, teklifler 1. Oturmamızdan kalkmamıza, uykumuza, yediklerimizden içtiklerimize,aldığımız nefesten attığımız adıma kadar herşeyi değiştirmeye, kendimizi değiştirmeye kararlı olacağız ve bunu için başlayacağız. 2. Alkolün her türlüsüne hayır! 3. Sigaraya hayır, üstelik sigara içilen mekâna da hayır diyeceğiz. 4. Süt ürünlerinden ne uzak kalacağız, ne de aşırı alacağız; dengeyi koruyacağız. 5. Hergün bir elma mutlaka yiyoruz. Muhteşem ambalajı, olağanüstü görünümü, lezzeti ve tadı ile elma, girdiği evden hastalığı kovuyor. 6. 24 saatte mümkünse altı, yedi porsiyon meyve ve sebze almalıyız. Çok sık belki, ama azar azar niye olmasın? 7. Etrafı sularla çevrili, içinden ırmaklar akan ülkenin insanları olarak haftada ikiden az balık alıyorsak, deniz ürünlerinden gerektiği gibi faydalanmıyorsak, damarlarımızı gençleştirme çabasında bulunmuyoruz demektir. 8. Sadece ihtiyaç hissettiğimizde su içiyorsak, organizmamızı susuz bırakıyoruz demektir. Havanın sıcaklığına, nemine paralel olarak 1,5 litreden 3 litreye kadar suyu âfiyetle ve zevkle içmeliyiz. Su, ne muhteşem bir içecek, ne kadar olağanüstü faydaları olan, hicbir kimyasal madde içermeyen bir ilâçtır aslında. Böbreklere, akciğere, cilde, kalbe, damarlara ve buraya sığdıramayacağımız kadar çok organ, doku ve hücreye sayısız yararı olan bir ilâçtır su. 9. Salatasız birgün bile geçmemeli; zeytinyağsız salata da olmamalı.Ayrıca üstüne keten tohumu, susam, ayçiçeği ve balkabağı çekirdeği serpiştirmekten kaçınmamalı. 10. Kokusunu bahane etmeyin. Evet, sarmısaktan bahsediyorum. Kokusu olmasın demek, kanserle savaşan antioksidan maddeyi taşımasın mânâsına geliyor. Sarmısak, damarlarımızın ilâcı, unutmayalım. 11. Bağışıklık mekanizmasını zinde tutan antioksidanlar sadece sarmısaktan ibaret değil. A, C, E vitaminleri ile çinko, selenyumu bolca içeren pek çok meyve ve sebzede mevcuttur. 12. Kahve uyarıcıdır, iyidir, hoştur ama sonuçta bağımlılık yapan bir maddedir. Kahve sevenler bundan pek hoşlanmayacak, ama ne kadar az içerseniz sizin için o kadar iyi. 13. Sıra çay tiryakilerinde. Aslında çayın, ağız kokularını giderici,antioksidan özelliği, kahve kadar olmasa da uyarı özelliği var, ama modern tıp aşırı kaçmayı uygun bulmuyor. Özellikle akşam çaylarını yeşil çay, ıhlamur, bitki çayları veya sütlü içeceklerle değiştirmeyi teklif ediyor. Meselâ, yeşil çayın kafein oranı çaydan çok daha az. 14. Modern tıp, kırmızı eti hayatınızdan tümüyle çıkarın demiyor, ama haftada bir alın, en fazla ikiye çıkartın diyor. Bu uyarıyı da kulak arkası etmemeli. 15. Beyaz et ünvanlı balık ve tavuk ise sofranın unutulmazları olmalı. 16. Tadına bakmadan hemen tuza sarılıp yemeğine bolca serpenlere kötü haberimiz var. Kendinizi zehirliyorsunuz! 17. Yumurtasız olmaz, unutmayın. 18. Lif, lif ve yine lif. Lifli gıdalar mide-bağırsak sisteminin gönül dostlarıdır. 19. Tatlı zehirlerden kesinlikle uzak durmalıyız. Nedir onlar? Çikolata, şeker, bisküvi, tatlılar... Canınız çekince kremalı tatlı yerine meyveli yoğurt, muhallebi, sütlaç yiyebilirsiniz. 20. Meyve ve sebzelerden altı, yedi porsiyon öneriyoruz, ama siz hava kirliliğini, toksik maddeleri, çeşitli zehirleri hesaba katarsanız,doktor kontrolünde vitamin hapı da alabilirsiniz. 21. Baklagillere hak ettikleri sevgiyi lütfen gösteriniz. Kuru fasulye,nohut, mercimek, bakla, bezelye ve barbunyasız sofralar öksüz kalabilir, unutmayın. 22. Asansörü unutun. Merdivenler dururken ona ne hacet? En azından asansörde kalmazsınız. Böylece damarlarınız rahat bir nefes alır. 23. Haftada üç, dört defa ne hızlı, ne yavaş, tempolu yürüyüşler yapmalı. İmkânı olanlar yüzme, koşma ve bisikletten faydalanmayı ihmal etmemeliler. 24. Evde yemek yapanlar şu margarinleri lütfen unutsunlar. Yağ miktarının azaltılmasını da artık zaruriyattan görmeli. 25. Kızartma yerine haşlama, ızgara ve buğulama tercihimiz olmalı. 26. Cips sizin dostunuz olabilir mi? Tuzlu kraker v.s. aman uzağınızda kalsın. Kek, kurabiye, poğaça gibi yiyecekleri sınırlı miktarlarda yemelisiniz. 27. Zeytin ve peynir suda bekletilmeden sofranıza gelmesin. 28. Ceviz, badem ve fındık-kolesterol dengemizi ayarlamada birebir ilâçlar. Onları da unutmayalım. Demek ki, az yemeliyiz, sık sık olsa bile. Demek ki, çok hareket etmeliyiz, az da olsa. Beslenme alışkanlığımızı değiştirmek için kararlı olmalıyız. Öfkemizi kesinlikle kontrol etmeli, can dostlarımızla sık sık buluşmalı,sohbetlerimizi zengin kılmalı, güneş ışığından mutlaka yararlanmalıyız. Çatal-kaşıkla intihar etmek, mezarımızı onlarla kazmak yerine huzur,neşe içerisinde, bilinçli bir yeme sanatı oluşturabiliriz. Modern tıp,tedavi yöntemleri ve sağlığı korumada sade ve fıtrî olana geri döndü.Sıra bizde. |
SARA (EPILEPSI) Epilepsi'yi tetikleyen unsurlar 50 Hertz TV' ve Monitörlerdeki resim
kaymalarını çocuk beyni daha kolay algılayayıp,beyin, istem dışı bu atlamaları
takip ettiği için yoruluyormuş. Yorulan beyin daha sonra bir boşalma isteğiyle
vucuda nöbet geçirtiyormuş. Bu nedenle mümkünse 50 Hertz üzerindeki cihaz
kullanımı. (Avrupa'da 60 Hertz altında TV üretilmesi yasaklanmış.) Sara hastaliginin kesin teshisi "sara nöbetinin direk olarak hekim
tarafindan gözlenmesi" ile koyulur.Uzman hekim bayilmanin sara olup olmadigini
net olarak anlayabilir. Bayılmayı engelleyici çeşitli ilaçlar vardır.Bu ilaçlar
mutlaka bir nörolog veya beyin cerrahisi uzmanı tarafından
seçilmelidir.Hastalığın şekline uygun ilaç başlandıktan sonra bayılma nöbetleri
azalacaktır. Unutulmaması gereken önemli nokta; antiepileptik denen bu ilaçlar
kullanıldığı takdirde, bayılmanın tamamen geçeceği, bir daha hiç olmayacağı diye
bir kural olmamasıdır.. Amaç;bayılma şiddetini azaltmak,nöbetler arasındaki
süreyi uzatmaktır. Düzenli tedavi gören
vakalarda nöbetler aylarca oluşmayabilir.İlaç kullanılırken bayılma olsa dahi
tedavi asla bırakılmamalıdır.Bazı hastalar tekrar bayılınca tedavinin etkisinin
olmadığını düşünerek,ilaçları bırakmaktadırlar.Yine sık rastlanan
hatalardan biriside,uzun zaman bayılmayan hastaların "artık iyileştim" diyerek
ilaçlarını bırakmalarıdır.Her iki durumda da hastalık şiddetini arttırarak devam
edecektir. İlaçlarla kontrol altına alınamayan durumlar vardır. Gün içinde
onlarca kez nöbet geçiren hastalarda ilaç tedavisi etkili olmazsa cerrahi
tedaviye başvurulur. Ancak bu ameliyatlar sara ameliyatları konusunda özel bir
ilgi gösteren merkezlerde, uzmanları tarafından yapılırlar. Ülkemizde sara
cerrahisi yapan merkezler mevcuttur. Buralarda oldukça başarılı sonuçlar
alınmaktadır. Evimizde, çevremizde zaman zaman bayılan insanlara
rastlarız. Bunların sara veya sinirsel bayılma olup olmadığını anlamak yararlı
olabilir. Genelde sinirsel bayılmalar daha sıklıkla olmaktadır. Acil
servislere yıldırım hızıyla, trafik içinde çeşitli riskler göze alınarak
getirilen hastaların büyük çoğunluğu sinirsel bayılmalardır. |